2 Kasım 2013 Cumartesi

#9 IBIRAPUERA: Güney Amerika'da bir Central Park

Brezilya yolculuğumun başına dönelim. İlk durak Sao Paulo. Sao Paulo'yu duyanlar bilir, burası biraz korkulan bir şehir. Giderken kafamda olanlar burasının suç oranının yüksek olduğu, evsiz insanların da çok olduğu bir yer olduğuydu. Ama bloglar Sao Paulo'yu baya göğe çıkarıyordu - bir kez gece hayatı çok iyiydi, gezilecek görülecek yerleri vardı: parkları - müzeleri, yemeklerinin güzel olduğu söyleniyordu (özgün bir yemek olmasa da: et, pizza vs.). Bu beklentiler nispeten doğru çıktı.

Sao Paulo'nun Havaş'ı olan otobüsle 1 saat merkeze gidip Republica Meydanı'nda durduğumuzda otobüsçe bir pembe dizi bir de yarışma programı izlemiştik bile. Meydanı Kızılay ya da Taksim Meydanı olarak düşünebiliriz, baya merkezi. Benim otelim olan Hotel Lugus da buraya yakın olacak - ya 5 ya 15 dakika. Bir caddeden yürüyeceğim Aurora diye. Vay arkadaş koskoca merkezin arkasındaki o cadde nasıl bir caddeymiş. Beni süper turist modumla (şeytani valiz + sırt çantası + harita üçlüsü) karşılayan bu caddede sırasıyla evsiz insanlar belirdi, sonra işe çıkan fahişeler, hafif bir sidik kokusu, sonra et kokusu, mangal partileri, sonra da otel. Saatin geceyarısı olduğunu düşündüğünüzü görür gibiyim. Akşam 7'ydi. Burdan bir hoh hoh hooo patlatıyoruz. Valla ürküyor insan turist başına bir şey olacak diye. Evsiz insanlar gerçekten buranın bir gerçeğiydi. Her yerdeydi evsizler. Sokaklarda, geniş caddelerde, parklardaki kamelyalarda. Kamelyalarda olanlar büyük ihtimal bir nevi üst rütbelilerdi. Bana göre işin ilginci bu insanlar dilenmiyodu, sadece çöp karıştırıyolardı. Durdukların yerin hemen yanında da bir mangal partisi olabiliyordu. Ve bunlar binaların dışına taşmış haldeydi. Fakir-zengin bizde nasıl yan yana semtlerde olabiliyorsa, orada direk aynı semt hatta aynı sokak içerisinde bile vardı. Diğer insanlara zengin dememek lazım ama arada uçurum vardı ne de olsa.

O akşam dışarı çıkayım çünkü Samba Saturday diye gittiğim otel odasında yorgunluk ve Aurora caddesi beni vazgeçirdi. Dedim sen kimsin yarın erken kalkacan, yarına gece uçuşun var akşama kadar dışarda olacan bütün gün enerjiye ihtiyacın var manyak mısın. Sonra biraz televizyon takılıp uyumaya karar verdim. Jet lag vurmuştu, saat 1'de, 2'de.... her saat başı uyandım sabaha kadar. Ama bunda Sao Paulo halkının da payı var. Partiler uzun sürdü, bir de ne partisi olduğunu anlamadım bir gürültü de vardı. Saat 3'te ve 5'te olmak üzere Celine Dion'dan "I'm Alive" çaldı. I'm Alive nedir? Celine Dion ne? Orada neler oluyo lan? Ne kafaları? Neyse sabah babalar gibi 7'de dın diye ayaktaydım. Hava güzeldi, mü - kem - mel bir kahveyle de başlayınca güzel oldu.

Gelelim öğleden sonra gidilen yerlere: Parque do Ibirapuera + Centro + MASP

9: IBIRAPUERA, AVENIDA PAULISTA, MASP


Öğleden sonra şehrin güneyine yürüdükçe evsizler azaldı, caddeler iyice genişlemişti. Belli Nişantaşı'na Etiler'e doğru gidiyorduk. Bu arada dipnot: metro baya New York metrosuna benziyordu, trenin kendisi direk. İstasyonlar da. Caddeler ve binalar da Amerikan mimarisini andırıyordu. Onun için İbirapuera Parkı'nın Central Park'a benzemesine hiç şaşırmamıştım. Park devasaydı, bizde böyle şeyler olmadığı için insanın gözüne daha da büyük geliyor. Büyük ihtimal Central Park örnek alınarak yapılmıştı ya da sonradan o süs verilmişti, çünkü etrafındaki evlere de Central Park Buildings denmişti. Direk İngilizce. Bize benzedikleri yer çoktu :) Diyorum ya ara sıra insanları Türk sanmaktan psikopat gibi diplerine girip konuştukları dili çözmeye çalıştığım az olmadı. (türkseler, halay başlatacaktım ondan)

Dev İbirapuera'ya bakacak olursak: Google'dan arak olan bu fotoğraf gösteriyor ki baya geniş ve 11 milyonluk bir şehre en az bu gider.

Bir kez ben oraya gittiğimde Pazar günü olduğu için zaten her yer ana-baba günüydü. Evet literally anneler babalar bebelerini almış, ama gençler ergenler de gelmiş, bebesi olmayan yetişkinler de buraya koşuşturmuştu. Aşağıdaki fotoğraftaki kalabalık bunu yansıtıyor (harbiden, ben nasıl bir açıyla parkın en boş yerini çekmişim, aklım ermiyor..)


Her yer paten kay kay kayan gençlikle doluydu. Aralarda yiyecek bir şeyler satılıyor, küçük müzikçalarlardan oynak şarkılar çalıyordu. Zaten ülke olduğu gibi oynaktı.

Derken kurulan bir sahneye doğru hareketlendim. Dedim heralde yerel bir adamın konseri var. Yok hayır sahnedeki adam İngilizce konuşuyordu, yanındaki kadın da Portekizce'ye çeviriyordu. Adam sakin sakin konuşuyordu, meğer herif Yogacıymış, artık Hindu mu Budist mi bilmem de.. Krishna falan deyip duruyodu. İlk başta anlamama rağmen sonradan fark ettim, insanlar hazırlıklıydı. Matlar, kıyafetler falan.. ekip yogaya gelmişti. Haaa burda yoga tabii ki omm değil, burada tabii ki samba. :) Dedim ki kendi kendime acaba bunların adamları seçim zamanı kömür, patates falan değil de samba cd'si, efendim samba yaparken takılacak tüylü taç falan mı dağıtıyor. Sonra düşünmeyi bıraktım.

Evet ilk Samba Krishna adlı şarkıyla kıpırdanan insanlar 3. şarkıyla (galiba Jelibon gibi bir şey diye bağırıyolardı) kopmuştu zaten.


Tam dedik konser dağıldı, elinde tam tam kulağında mikrofonlu bir kulaklık olan Hindu olan siyahi abimiz bir şarkılar söyleyerek gelmeye başladı. Yanında Benjamin Button'ın doğumdaki hali gibi olan abi dans ede ede dönüyordu. Bu iki-üç kişi tabi anında 30 kişi oldu ve coştular. Olay bu.


Parkın ve ülkenin güzelliği millet birbiri için ne demiş tıkırlarında değildi. T-shirtsüzdü bir sürü insan ve çocuk gibi eğleniyorlardı. Dans ederken biri görmüş kimsenin umrunda değildi. Yok ben ağır abiyim, ben efendim şurada müdürüm falan tıssss.. Dansı bırak aşağıdaki fotoğrafta amatör bir Cirque du Soleil görmektesiniz. Salıncağa tırmanmış arkadaş salıncakla sevişiyor, yanındaki kız da beyaz ipe tırmanıp ayaklarını ipe bağlayıp kafasını yere bırakıyor falan. Hani bunlar normal işte mesela Ankara Fatih Terim Parkı'nda yaparsın... Hayırlısı cnm yhaahah


Parkın içinde bir sürü müze falan da var. Onlara girmeyi tercih etmedim (sıkıcı gözüktü) sonra parktan şehir merkezine doğru çıktım. Çıkarkenki ilginç heykel:

Bu da Avenida Paulista efendim. Güzel bir cadde, gezilecek yerleri var. Ama olayı MASP'ın da orda olması. Kendi Museo do Arte do Sao Paulo olur.. Güzel bir müze seveni için. Ben gittiğimde sembolizm ve romantizm eserleri varmış. Sembolizmden bir bok anlamadım, romantizm de sıkıntıdan baydı.

 Ama MASP'ın altında ve karşısında (sonradan anlayacağıma göre) Pazarları Brezilya'da her yerde kurulan pazar tezgahları vardı. Burada ilginç şeyler vardı, genelde kıyafet çanta falan satılıyordu..

Tabii ben gidip benim için en ilginç olan şeyi buldum. Abim para koleksiyonunu satışa çıkarmıştı, bizden de 1982 Dünya Kupası için çıkardığımız Türk Lirası vardı. Ulan biz böyle şeyler yapıyor muymuşuz???? Durmak yok yola devam??

Bis bald
Gökalp


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder