16 Kasım 2013 Cumartesi

#8: SAO PAULO (devam)

Selam. Bu yazıya tütsü kokusunu ne kadar sevmediğimi söyleyerek başlamak istiyorum.

#8: CATEDRAL DA SE & MERCADO MUNICIPAL


İlk güne Sao Paulo sabahına dönüyoruz. O beni aman sakın oraları yürüme diyerek uyardıkları otel resepsiyonundan çıktım - istikamet Catedral da Se ve Mercado Municipal. Sabahın körü olduğu ve akşama kadar vaktim olduğu için dolana dolana gideyim dedim ki çat diye karşıma bir pazar çıktı. Pazarda kıyafet, süs eşyası ve hatıralık eşya dolu - bir de hayvan gibi bir tablo bölümü.

Meşhur Brezilya ametist taşı. Değişik boylarda, kimi sahte kimi oricinıl, kim parlak kimi mat.

Bu da Brezilya'nın kuşlarının Brezilya'nın taşlarıyla yapılmış halleri. Papağanı, Tukanı, Sao Paulo kedisi, Rio martısı... (ok son ikisi bizimkiler)

Pazardan Republica metro istasyonuna geçtim ve iki durak Se meydanına geldim. Acayip geniş bu metro istasyonundan çıktığımda beni hafif bir gürültü ve yine hafif bir tütsü kokusu karşıladı. Tam nerden geldiğini başta anlayamadım. Çünkü katedralin bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum. Bu dünyanın en büyük 4. neo-gotik kilisesiymiş. Kendini de belli ediyor maşallah. Önündeki meydan insan kaynıyor o sıcağa rağmen. Çok fazlası evsiz tabii, bir kısmı turist, bazıları da oralarda dolananlar. Sonra içeri girdim.


Şimdi galiba benim bir özelliğim var, ben ayarlamadan etmeden böyle gezdiğim yerlerde ayin ne zamansa onu yakalıyorum hem de en başından. Paris'te Notre Dame'a gittiğimde bir Pazar sabahıydı saat 10. Buraya da uyan, kahvaltı et, önceki pazarı gez geldiğimde saat 10:30'u geçiyordu. Girdim içeri, biraz dinlenirim diye oturdum. Sonra dedim ki ortalara geçeyim en güzel fotoğraf ordan çekilir. Saat 11 olmuş, kapılar kapandı ve seramoni benim yanımda başladı. Tütsücü çocuk tütsüyü nerdeyse burnuma sokup bir adım önümde beklemeye başladı. Ben yüzsüz ve şaşkın bir şekilde bu olanları çekmeye çalışırken tabii ki güvenlik uyardı. İndirdik telefonu. Herkesin söylediği duayı dinlemeye başladık. Sonra ben yavaştan müsaade istedim.

Çıktığımda dışarıda değişik aşırı uçlar kızlı erkekli dans ediyorlardı, hem de içeride ayin olan kilisenin önünde, hemi de Pazar günü! Allah'ım sen koru..

Sonra istikamet Mercado Municipal'e çevrildi. Burasının Pazar günü özellikle güzel olduğunu biliyordum, okumuştum bloglardan. Oraya gidene kadar her taraf mağaza, marketti. Görünen o ki indirimdeydi. Meğer bura tehlikeliymiş. tahminim bizim Yarımada çevresi gibi. Turist için aşırı güvenli bir yer değil.

İçerisi regarenkti. Her taraf meyve. Galiba işin heyecanlı tarafı içeride sebze olmamasıydı. Her şey meyveydi ve rengarenkti. Tabii şarküteri ve çerez gibi olaylar da vardı. Ben tabii ki İtalyan etini, İtalyan/Yunan zeytinyağını görünce Türk bir şey var mı diye bütün mutluluğumu ona bağlayarak aranmaya başladım. Allah'a şükür kuru incire Figo Seco Turco diyorlarmış, yoksa oralarda kalp krizinden gidebilirdim.

Sonra fark ettim ki büyük bir restoran/kafe bölümü var. En çok tercih edilen yemek Castel. Pişi lan direk. Bildiğin bişi mi pişi mi ondan. Kızgın yağda pişmiş belli, sardıkları gazete kağıdı yağ içindeydi.

Aşağıda görmüş olduğunuz hüplettiğim Pastel Bacalhau'lu. Balıklı yani... Bacalhau yaa.... Yanında da şeker kamışı suyu. Limonatanın ekşisiz hali. Yani şekerli su. Ama sarı ama güzel. Tamam tamam orijinal bir şey.

Oraların kavun/ananas/mango karışımı olarak tarif edebileceğim yenidünya gibi çekirleri olan Atemoia meyvesi. İsme gel, kabile şefi anasını satayım.

Burada da bu bölümü 2 adet bonus'la bitiriyoruz.

Bonus 1: "Algıda Seçicilik" adlı çalışmam
Aah ah o ayakkabılar o zaman beyazdı
 

Bonus 2: Sao Paulo yolları daşdan zen çıkardın menü başdan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder