23 Şubat 2013 Cumartesi

Oscar Rekorum Şerefine

Bu kış hayatımdaki normal kışlardan daha farklı bir kış oldu. Ev, ev sakinleri değişti ve yeni yıl "resolution"larıyla geldi. Ev değişiklikleriyle beraber resolution'lardan birinin oyunculuk konusunda herhangi de olsa bir adım atmak olması bu kışı hayatımın en çok sinemaya gittiğim kışı yaptı.

2012'deki en iyi Film Oscar'ına aday 9 filmden hiçbirini izlememişim. 2011'in 10 adayından yalnızca Inception'ı izlemişim. 2010 baya iyi bir sene olmuş, 3 film birden: Avatar, Inglorious Basterds ve Up. 2009 filmlerinin 4'ünü sonradan da olsa izlemiştim: Slumdog Millionaire, Benjamin Button, Milk ve the Reader.

Gelin görün ki 2013'ün aday filmlerinden tam 4 tane izledim: Life of Pi, Silver Linings Playbook, Django Unchained ve Amour -  önümüzdeki hafta 2 taneyi daha sıkıştırasım var! 1 tanesine zaman yetmedi (Lincoln), diğeri yeni vizyona giriyor (Les Misérables). En iyi filme aday olamayan ama müzik ve kostüm gibi adaylıklar alan Anna Karenina'yı izlediğimi söyleyeyim tam olsun.

Bu yaşadığım kültür patlamasıyla da izlediğim bütün filmlerin üstünden geçmek bana farz oldu:

Anna Karenina: Bu film, sinemaya gitme furyamı başlatan filmdi. Film genel olarak ortalamanın üstünde seyretti. Keira Knightley, beklediğimin çok üstünde bir performans sergilemiş. Her filminde korse ve iskeletli etekler görmekten bayıldığım Knightley artık kendini nasıl geliştirebilir diye düşünürken, gördüm ki o bir yolunu bulmuş. Filmin müzikleri olağanüstü. Filmin tiyatro sahnesinde olup bitmesi benim hiç hoşuma gitmedi - kafa karıştıran şeyler çok "sanat için sanat" geliyor. Son olarak, film nedense kitabı hiç okumamış olmama rağmen senaryoyu (kitabı) yansıtamamış, önemli unsurlardan yoksun kalmış gibi geldi. Bu yönetmenden ya da senaryo yazarlarından kaynaklanıyor olabilir.

Not: B-
MVP: Dario Marianelli for Original Score

Life of Pi: MÜKEMMEL FİLM. Olağanüstü bir yönetim ve süper bir senaryo. Filmi izledikten sonra bile insanın kitabını tekrar okuyası geliyor. Sebebi belli - herkes tarafından farklı yorumlanan o sonu. Ben hala filmde geçenin gerçek olduğunu düşünsem de, yönetmenin ve yazarın bu sonu seyirciye bırakması bence filmin en güzel yanı. Senaryonun Tanrı'nın varlığı, dinler ve insanın varlığı gibi çok önemli felsefi konular üzerine kurulu olması da değerini artırıyor. Oyunculuğa çok gerek kalmamış, Ang Lee herkes için her şeyi yapmış. Otur, tekrar tekrar 3 boyutlu izle.

Not: A+
MVP: Ang Lee for Direction

Silver Linings Playbook: Senaryo ve oyunculuk filmi götürüyor mu? Götürüyor. Ne efekte gerek var, ne bütçeye, ne dönem filmi olmasına, ne sanatsallığa, ne de savaşa. Otur izle bu oyuncuları ders alırcasına. Tekrar tekrar. SLP'ye giderken filmin salt bir komedi olduğunu düşünmüştüm fragmanından dolayı. Zaten bu yüzden de en önemli 5li (Yönetmen ve Oyuncular) Oscar'a aday olmasına acayip şaşırmıştım - bu 1982'den beri ilk kez oluyor. Akademi 4 oyunucuyu birden aday göstermiş, kimleri arkada bırakıp bu oyuncuları ön plana çıkardı bilmiyorum ama gerçekten hak ediyorlar. Onun için hiçbir pişmanlık duyacaklarını sanmıyorum.
Filmle ilgili sevdiğim çok fazla şey var, şu şekildedir:
1. Bradley Cooper gerçeği: İnsanların Hangover gibi filmlerden gelip böyle oyunculuklarını gösterebilmeleri benim kendi hayatım için bile olsa salt ilham verici. Bu tarz örnekleri bu sene Anne Hathaway'de de görüyoruz (Princess Diaries'den Les Miz'e uzanan garip yol) - görmeye devam etmek de süper olur. Cooper çok zor bir rolün altından süper kalkmış.
2. Robert de Niro: Söze gerek yok.
3. Senaryo: Çok iyi. Gerçekten baya iyi bir kitap. Uyarlaması da süper olmuş. Filmin feel-good movie olarak bitmesi her şeyi daha da güzel yapıyor. Dans = cherry on the cake.
4. Jennifer Lawrence: Bu filmi bu film yapan Jennifer Lawrence. Diğerleri olmasa olurmuş, ama o olmazsa olmazmış. Aldığı ödüller de konuşturdu zaten filmi. Bu filmdeki bu mükemmel oyunculuk sayesinde gidip Açlık Oyunları serisine başladım ki gidip onu orada da izleyeyim. Şimdi Winter's Bone'u bulmaya çalışıyorum. 1990 doğumlu bir insanın 22 yaşında 2. Oscar adaylığını öğrenmesi 24 yaşında olan bana ilham veriyor.

Not: A
MVP: Jennifer Lawrence

Django Unchained: Django iyi bir filmdi. Ama bana nedense Quentin Tarantino'nun ne kadar kolaycı, kitabına göre oynayan, şımarık ve biraz küstah bir adam olduğu izlenimini bıraktı. İzlediğim ikinci filmi bu. Önce Naziler şimdi Negrolar. Çok kolaya kaçmışın be Quentin. Yok muydu daha zoru.
Senaryoda bu kadar ödül aldıracak ne var ben anlamadım, filmden zevk alsam da. Bu filmde de iki oyuncu ön plandaydı: Christopher Waltz ve Samuel L Jackson. İkisi de çok iyiydi, ama Waltz bir tık daha önde.

Not: B+
MVP: Christopher Waltz

Amour: Haneke de Haneke. Haneke babam Haneke. Tamam iyi beğendim de ben yine anlamadım "sanat için sanat" mıydı bu? Film sırf durum filmi, olay benim anladığım anlamıyla yoktu. Bu filmi baştan sona oyunculuklara gıpta ederek izledim. Emmanuelle Riva yıkıp geçmiş, İkinci Dünya Savaşı'nı görmüş bir insan nasıl hala bizi bu kadar etkileyebilir? Etkiliyor işte. Bence Jean-Louis Trintignant'a da Riva'ya gösterildiği kadar ilgi gösterilmesi gerekiyor. İkisi de çok iyi oynamışlar. Beni kendimce mutlu eden olay filmde yaşlılar konuşurken bütün Fransızca'yı anladım - pas de probleme amigo!

Not: B+
MVP: Emmanuelle Riva

Bakarsınız ikincisi gelir. Bakarsınız üçüncüsü - ama önemli olan iki sene aralıklarla yazmak. 2009, 2011, 2013 ne hey Allahım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder